06.05.2016, Cuma

  • En Çok Okunanlar
  • En Çok Yorumlananlar

YETMEZ AMA EVETTEN, YANLIŞ AMA EVETE / Rıza Reçber yazdı…
YETMEZ AMA EVETTEN, YANLIŞ AMA EVETE / Rıza Reçber yazdı…
6 Mayıs 2016 17:51
Font1 Font2 Font3 Font4
Hafızamızı şöyle bir yoklayalım.Biliyorsunuz Türkiye'de 12 Eylül 2010 tarihinde yılın mayıs ayında mecliste yapılan bir takım Anayasa değişiklikleri için bir halk oylaması gerçekleştirdi.
Konunun özüne geçmeden önce isterseniz bu sürece nasıl gelindiğini bir irdeleyelim.
18 Nisan 1999'da yapılan genel seçimin ardından 28 Mayıs'ta DSP lideri Ecevit'in başbakanlığında MHP ve ANAP'ın ortak olduğu bir koalisyon hükümeti kurulmuştu. Ancak o dönemde yaşanan ekonomik krizin kendisiyle birlikte getirdiği siyasi kriz aşılamayınca koalisyon ömrünü tamamlamadan dağıldı. 16 Temmuz 2002 tarihinde koalisyon hükümetini oluşturan üç partinin lideri aralarında yaptıkları toplantının  sonucunda erken seçim kararı aldılar. 3 Kasım günü yapılan seçimde 14 Ağustos 2001 de kurulan AKP oyların yüzde 34'ünü alarak meclise 363 milletvekili soktu. Meclise giren ikinci parti yüzde 19 oy alan CHP oldu. Seçime giren diğer partilerin hepsi seçimlerde uygulanan yüzde 10 barajının kurbanı olmuşlardı.
Ülkemizde böylece ilk AKP hükümeti kurulmuş oldu. Bu dönemi kendileri için acemilik dönemi olarak adlandıran Tayyip Erdoğan; bazı sıkıntılarla da olsa bu süreci 2007 yılına kadar getirdi. Ancak iş 16 Mayısta görev süresi dolan Cumhurbaşkanı Necdet Sezer'in yerine seçilecek olan cumhurbaşkanı seçimine gelince çatallaştı. Mecliste yaşanan 367 krizi nedeniyle bir türlü cumhurbaşkanını seçemeyen Tayyip Erdoğan meclise erken seçim kararı aldırarak ülkeyi 22 Temmuz'da erken seçime götürdü. Yapılan erken seçimin ardından yüzde 47 oy alan AKP meclise 341 milletvekili sokarak yine birinci parti oldu.
Sıra yeniden cumhurbaşkanı seçimine gelmişti. Bu sefer yüzde 10 seçim barajını kıl payı aşarak meclise giren MHP'nin desteğiyle 367 krizini aşan AKP Abdullah Gül'ü üçüncü turda 339 oyla ülkenin on birinci cumhurbaşkanı olarak seçti.
Cumhurbaşkanı Gül'den hükümeti kurma görevi alan Tayyip Erdoğan hükümeti kurarak AKP'nin ikinci (kendi deyimiyle çıraklık) dönemini başlattı.
Bu dönem içinde daha radikal bazı adımlar atmak isteyen Başbakan Tayyip Erdoğan cumhurbaşkanı engelini aşmasına rağmen bu sefer de karşısında engel olarak yargıyı buldu. Bunun önüne geçmenin ise bir tek yolu vardı. O da anayasanın ilgili maddelerini değiştirmek.
Mecliste 336 oyla gerçekleştirilen anayasa değişikliklerini Cumhurbaşkanı Abdullah Gül 12 Mayıs'ta onaylayıp halk oylamasına götürme kararı aldı.
Meclis halk oylamasının 12 Eylül günü yapılmasını kararlaştırdı.
Şimdi gelelim asıl konumuza.
AKP'nin mecliste gerçekleştirdiği anayasa değişiklikleri için Anayasa Profesörü İbrahim Kaboğlu yapılan anayasa değişikliklerinin toplum adına hiç olumlu bir yanının bulunmadığını dile getirmesine rağmen o dönemde liberallerin kuyruğuna takılan ve aralarında konularında oldukça yetkin olan bazı solcu yazarların, aydınların ve sosyalistlerin bulunduğu bir kesim yapılan anayasa değişikliklerinin yeterli olmasa da desteklenmesi gerektiğini savunarak bunu da "YETMEZ AMA EVET" sloganıyla gündeme taşıdılar.
O dönemde "YETMEZ AMA EVET" sloganını dillendiren en büyük sol grup ÖDP'den ayrılan (içinde benim de çok yakından tanıdığım bazı arkadaşların da bulunduğu) ve kendilerine Özgürlükçü Sol diyen daha sonra da Eşitlik ve Demokrasi Partisi'ni kuran gruptu.
Sayıları ne kadardı? Anayasa değişikliklerinin yüzde 58 oy oranıyla onaylandığı bu halk oylamasına katkıları ne kadar oldu? Bunu bilmiyorum. Ancak anayasa değişikliğine "YETMEZ AMA EVET" diyen bu grup verdikleri bu karar nedeniyle oldukça eleştirildi.
Yıllar sonra savundukları "YETMEZ AMA EVET" kararının yanlış olduğunu; hatta aralarında bazılarının Tayyip Erdoğan tarafından kandırıldıklarını dile getirip öz eleştirilerini verdiler. Ama yine de onlar için pek fazla değişen bir şey olmadı.12 Eylül 2010 referandumunda Başbakan Tayyip Erdoğan'ın peşine takılıp anayasa değişiklerine 'Evet' demenin utancı üstlerinde kaldı.
Gelelim günümüze.
Aradan altı yıl geçti.O gün 'Yetmez ama evet' diyenlerin içine düştükleri hataya bugün CHP düşüyor.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu cumhurbaşkanının direktifleri doğrultusunda AKP'nin meclise sunduğu milletvekillerinin dokunmazlığı ile ilgili  anayasa değişikliğini 'yanlış ve Anayasaya aykırı bulduğunu' söylemesine rağmen yine de bu değişikliğe "EVET" diyeceklerini dile getirdi.
Kısacası 12 Eylül 2010 tarihinde yapılan halk oylamasına "YETMEZ AMA EVET" diyenlerin yerini şimdi "YANLIŞ AMA EVET" diyenler almış bulunuyor.
Peki CHP bunu niçin yapıyor? Tabi ki bu tür oportünist davranışlar sergilemenin kendilerince bazı sebepleri var. Bu sebeplerin başında kendi deyimleriyle: 'Eğer biz AKP nin getirdiği -temelde yanlış bulduğumuz- anayasa değişikliğini destek olmazsak o zaman AKP bizi HDP ile iş birliği yaptığımızı ve dolayısıyla teröre destek olduğumuzu dile getirir. Temel argümanları budur.
Başkaları bizim için olumsuz söz söylemesin diye; onların yanlışına 'EVET' demek çok acı bir şey olsa gerek.
Peki. Bu işin sonu nereye varır?
Gelelim bu sorunun yanıtına:
Öncelikle şunu belirteyim. Erdoğan'ın şu anda uyguladığı taktik Hitler'in 1933'te izlediği taktiğin aynısıdır. Hitler'in taktiği neydi? Buna biraz değinmek istiyorum.
5 Mart 1933 tarihinde yapılan seçimde Hitler'in başkanlığını yaptığı NAZİ PARTİSİ oyların yüzde 44'ünü alarak meclise birinci parti olarak girdi. Meclisteki diğer milliyetçi partilerin de desteğini alan Hitler seçimlerden bir süre sonra meclisin tüm yetkilerini dört yıllığına hükümete devreden bir yasa tasarısını meclise sundu.
Bu tasarının kanunlaşması için meclisteki milletvekillerinin üçte ikisi tarafından onaylanması gerekiyordu. Hitler oylamanın yapılacağı gün meclis binasını kendisine bağlı faşist militanlar aracılığıyla kuşatarak mecliste bulunan Sosyal Demokrat milletvekillerinin kendi yasa tasarılarına oy vermeye zorladı ve bundan başarılı oldu.
Peki. Bu olay yaşandığında komünist milletvekilleri ne yaptılar?
Yapabilecekleri hiçbir şey yoktu. Çünkü komünist 81 milletvekili o süreçte zaten tutuklanmışlardı.
Bu kararnameyle yasama ve yürütme yetkisini kendisinde toplayan Hitler'in ülkesini nerelere sürüklediğini ise zaten hepimiz biliyoruz.
Bugün Erdoğan da aynısını yapıyor. Mecliste bulunan HDP milletvekillerinin kendi başkanlığı için en büyük ayak bağını oluşturduklarını biliyor. Onun için de onları meclisten tasfiye ederek bu engeli ortadan kaldırmaya çalışıyor. Şu bir gerçek. Eğer HDP milletvekilleri meclisten atılırsa o zaman Erdoğan için CHP milletvekilleri 'vız gelir, tırıs gider.'
Bence sonuç sona doğru hızla ilerliyor. 2002 yılında Baykal Tayyip Erdoğan'a başbakanlık yolunu açmıştı. Şimdi de Kılıçdaroğlu Tayyip Bey'in başkanlık yolunu açıyor.
Olur mu? Olmaz mı? Bunu bekleyip göreceğiz.
Olay olumlu da olumsuz da sonuçlansa şu gerçek hiçbir zaman unutulmayacaktır. Nasıl ki: 2010 da yapılan anayasa değişikliğine "YETMEZ AMA EVET" diyenler o gün Erdoğan'ın peşine takılmanın utancını hâlâ boynunda taşıyorlarsa, bugün dokunmazlık yasasına "YANLIŞ AMA EVET" diyenler de Erdoğan'ın peşine takılmanın utancını yıllarca boynunda taşıyacaklar..Bu böyle biline…
 
Rıza Reçber
telgrafhane.org


Yukarı Geri Ana Sayfa

x

Telgrafhane'yi Facebook'tan takip edin



Telgrafhane'yi Twitter'dan takip edin

x
Telgrafhane facebook uygulamasına
bağlan
27 Sorgu Yapıldı. 0,147 Saniyede Oluşturuldu.