16.07.2016, Cumartesi

  • En Çok Okunanlar
  • En Çok Yorumlananlar

Ulusçuluk, Ulusalcılık… / Günay Güner yazdı…
Ulusçuluk, Ulusalcılık… / Günay Güner yazdı…
11 Aralık 2015 14:24
Font1 Font2 Font3 Font4

Türkçe Sözlük, ulusalcılık sözcüğünü “ulusçuluk” sözcüğüne yönlendirir. Çünkü doğru terim ulusçuluktur; milliyetçilik sözcüğünün karşılığıdır.

 

Türkçe Sözlük ulusçuluk kavramını, olgusunu şöyle tanımlar:

 

“1 Kendi ulusuna özgü şeyleri üstün tutma, ulusalcılık, milliyetçilik, nasyonalizm.

 

2 Yabancı baskısı ve sömürüsünden kurtulmayı, kendi ulusunu sevip onu yüceltmeyi amaçlamaktan, kendi ırkını bütün başka ırklara üstün görüp onları egemenliği altına almayı istemeye dek varabilen öğretilerin genel adı, milliyetçilik, nasyonalizm.” (Türkçe Sözlük, Dil Derneği).

 

Tanımdan da anlaşıldığı gibi ulusçuluk öyle tek boyutlu, tek biçimde ortaya çıkan bir olgu değil; çok ayrı gerçeklikleri, yaşanırlıkları, yaklaşımları var.

 

Öncelikle iyi bilinmeli ki özellikle yirminci yüzyıl başından başlayan süreç, sömürgeci, yayılmacı (emperyalist) güçlere başkaldırı dönemidir. Sürecin başat devrimi Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde başarılan Türk Devrimidir. Toprağa düşen Cezayirli bağımsızlık savaşçılarının koyunlarından Mustafa Kemal’in resminin çıkması ne rastlantıdır ne de sıradan bir olaydır. Çok anlamlıdır.

 

Yine V.I. Lenin’in en önemli yapıtlarından birinin yayılmacılık üzerine, yayılmacılığın çözümlemesi üzerine olması da anlamlıdır. Tersinden bakıldığında ulusçuluğu imler. Yayılmacılığa karşı savaşım veren güç herhalde yurtsuzluk görüşüne bağlı olamaz.

 

Ulusçuluk, doğru bir yaklaşımla, 1789 Fransız Devriminin sonuçlarından sayılır. Fransız Devrimi insanlığın en önemli eşitlik, özgürlük aşamalarından biridir. Böyle olduğuna göre sömürgecilerin, yayılmacıların, giderek derebeylerinin saldırısına uğrayan toplumların, hakların, ulusçu kavramlar, düşünceler, ülkülerle donanarak karşı koymasından daha doğal, ilerici, devrimci, toplumcu bir eylem daha düşünülemez!

 

Diğer yönden roman başta olmak üzere yazın alanında (ve sanatın diğer alanlarında) günümüzü de besleyen başat yapıtlar ulusçuluk sayesinde, ulusçuluğun koşullarında yazılmıştır, yapılmıştır, yaratılmıştır. Ulusçu devrimler usçuluğu, eleştirelliği, dolayısıyla sanatsal özgürlüğü ve yaratıcılığı sağlamıştır; bu yöndeki ivmeyi artırmıştır. Ulusçuluk aynı zamanda anadili, arı dil, yalın dil demektir. Böyle bir dil anlayışı yazını, giderek bilimi boyutlandırır. Bilgiyi ve güzelduyuyu, bilinci topluma yayar. Öyle de olmuştur.

 

Günümüzde ulusçuluk düşmanlığı bir takım kimlikçi, buduncu, cemaatçi, aşiretçi, tarikatçı, sivil toplumcu, postmodern, küreselci, özelleştirmeci…anahtar sözcüklerin “koruması” altında, yayılmacılar ve işbirlikçilerince sürdürülmektedir. “Demokrasi, uygarlık getireceğiz” salaklığını yayarak binlerce insan öldürülmekte, yurdundan edilmekte, toprak bütünlüğü bozulmakta, yurtsuz ve aç bırakılmaktadır. Tüm bu acıların sorumlusu (zaten mesleği, görevi bu iş olan sağ işbirlikçileri bir yana bırakırsak) kimlikçi, kuyrukçu (ne yazık ki sol görünümlü, sol olmamasına karşın sol diye yutturulan) siyasetin savunucularından başkası değildir.

 

Emekçi sınıflar (bugün büyük ölçüde yitirdikleri) en yaşamsal kazanımlarını (tüm eksiklerine karşın) ulusçu, ulus devletçi, parlamenter demokrasi dönemlerinde elde etmişlerdir. Çalışma haklarının bugün geldiği duruma bakmak bile bu gerçeği görmeye yeter; yadsımaya hiçbir yalanın gücü yetmez. Bunu içine sindirebilen kimlikçi, sol olmayan solun ne olup olmadığını siz okurlara bırakmak en iyisi.

 

Batıya dönüp “Çanakkale’ye gelmeyin, Yerevan’a gidin” gibi birçok inci döktürenlere sorsanız “Allah’a şükür, solcuyuz” derler. Çanakkale’nin 1915 değerlerine de saygısız oldukları, en azından sırtlarını döndükleri bilinir. Birazdan arkadaşının, yoldaşının yerini alıp şehit düşeceğini bilen, hiç ikilemsiz, bağımsızlık, özgürlük için şehit düşen insana; bu eyleme saygı duymayan, yeryüzünde hiçbir değere saygı duyamaz. Böylesi kesimler hiçbir biçimde saygıyı da hak etmezler. Bu tür insanlardaki yapı, sayrılıklı (hastalıklı) bir yapıdır. Gölgesinde dinlendikleri ağaca, toprağa hiçbir bağlılık duymamakla övünürler. Aralarından kadın bilmem neyine, vatanı satabileceğini söyleyen bile çıkmadı mı? “Ege bölgesi Yunan yurdudur, Türkler işgal etti” diyenler çıkmadı mı? Bu rezillikler zorla mı yazdırıldı. Hangi ulustan olursa olsun, köklerine saygılı, bağlı her kişi, gönüllü bir yurtsuzdan her zaman erdemlidir, saygındır. Ve böylesi erdemli olanlar birbirilerini anlar ve severler. Çünkü kendi ekinlerinin insancı yanlarıyla da donanmışlardır.

 

 

Günay Güner

telgrafhane.org



Yukarı Geri Ana Sayfa

x

Telgrafhane'yi Facebook'tan takip edin



Telgrafhane'yi Twitter'dan takip edin

x
Telgrafhane facebook uygulamasına
bağlan
61 Sorgu Yapıldı. 0,202 Saniyede Oluşturuldu.