2008-2010 yıllarını ABD’nin FETÖ’yü; Türkiye içinde yeniden yapılandırdığı Gladyo’yu; kullanarak yürüttüğü operasyonların zirveye ulaştığı ve bu operasyonların kendine demokrat-liberal süsü vermiş şahıslar tarafından alkışlandığı bir dönem olarak hatırlıyoruz. Zaten öyle bir dönemdi.
Ahmet Altan, Mehmet Altan, Nazlı Ilıcak, Cengiz Çandar ve benzerlerinin ve dansöz ve assolistlerin leş gazinolarında şampanya patlatıp ve göbek attığı o günlerde ABD’nin Ankara’daki Büyükelçisi olan Bay Jeffrey, şimdi ülkesinin Suriye özel temsilcisi olarak yine Ankara’da. Konu idlip,
Keşke gelirken yanında Angelina Jolie ‘yi de getirmiş olsaydı. Biz onu çok sevmiştik.
Acaba dönerken yanına annesini ve babasını öldürdükleri bir Suriyeli çocuk alır mı? O çocuğu uçaktan atar bu herifler. Tüyler ürpertici, dehşet verici ama bu sahiden yapabilirler. Uçaktan atmak eski yöntemleridir. Çok pratik.
Suriyeli çocuk bizimle kalsın. En iyisi Fehmi Koru ile Taha Akyol’u verelim . Beyefendi, görgülü sağcılarımız. Gidip biraz el öpsünler. Biri soğukkanlı analizleri, öbürü perde arkası kulisleri ile ve yaptıkları tüm karartmalarla buralarda fazlasıyla deşifre oldular. Olacak iş değil tabii… Gerçekleşse heyecandan minik kalpleri güp güp atardı.
Zamanında Jeffrey’e sormuşlar ; Neden Türkiye’nin iç işlerine karışıyorsunuz; o da cevap veriyor, çünkü Kulübün bir üyesisiniz. Daha ne desin? Müstemlekesiniz mi diyecekti? Ona değil elbette; bizi o kulübe sokanlara yazıklar olsun. Kulüp dediğin batakhane.
Şimdi Suriye özel temsilcisi kendisi. Asıl dertleri günün birinde bir Türkiye özel Temsilciliği de oluşturabilmek. O makama da John Bass’ı getirirler artık. Renkli bir elçiydi bir de zırt pırt Türkiye’yi tehdit ediyordu bir şeyleri protesto için kızıla boyadığı saçlarıyla; “böyle giderse yakında Türkiye’de büyük kentlerde terör eylemleri gerçekleşebilir…” Kafadan bunu söylüyordu.
Kulüp dediğin batakhane. Biz sizi gördük. Sizi gayet iyi anladık.
Şeytan’ı da Yılanı’nı da tanıdık.
100 yıl kalacağız Irak’ta diyordu merhum Mccain. Peki ne oldu? Irak, talan ettikleri o ülke bile daha ciddi bir görüntü veriyor .
ABD kim ya da kimler tarafından yönetildiği belli olmayan bir halde. Cuntalar dalaşıyor. Belki de yakında anahtarı olduğu gibi bir özel güvenlik şirketine devrederler .
ABD’nin Suriye özel Temsilcisi’nin geçmiş beyanlarından biri de “Türk ordusu sabrımızı zorluyor.” Şeklinde. Neden? Size selam mı durmalı hep? Siz rahat deyince rahat, sürün deyince sürün, hücum deyince hücum…
İdlip meselesi ile ilgili olarak Ankara’yı ziyaret eden özel temsilcinin ifade biçimi ile haleti bu şekilde, İdlip’in nüfusu Floransa’nın 5 katı. Zeytin ve kiraz memleketi. Şimdi baktım, hava 33 derece , rüzgar yönü Batı, hızı 24 km/s.
Bir gün öncesinde de, The Guardian’da Frankeştayn’ın; buğulu ifadesi hayli sentetik; gelini “OPINION” köşesinde boy veriyordu. İlham veren yazısının açılışını pazar sabahları seyrettiği kovboy filmleri ve kimin eli kimin neresinde belli değil, Dallas dizisi ile yapmış. Nostaljinin müphem öpücüğü. Manikürcünün daüssılası. Anneannesi JR’ı hiç sevmezmiş ve Clint Eastwood düzgün ve akıcı bir İstanbul Türkçesi ile konuşuyor. Acaba Jeffrey’nin Türkçesi mi daha iyi yoksa Bayan Shafak’ın İngilizcesi mi? Ve biraz kederli bir özlemle devam ediyor Frankeştayn’ın gelini, o yılların Türkiye’si Batı ve Avrupa karşıtı değilmiş. Peki nasılmış? “naive optimistic”’ miş…
Bunlar kayışı hepten koparmışlar. Zeka azıcık da olsa utanma yeteneğidir. Bunlar da hiç yok. Sizin hiç yüzünüz kızarmaz mı? Hangi yıllar o yıllar. Sen anneannen’ le Dallas seyrederken kimler işkenceye çekiliyordu, o işkenceleri tezgahlayan generallerin arkasında hangi devlet vardı?
Zeka yoksunluğu ahlak yoksunluğu ile birleşince sonuç böyle bir şey oluyor ve Frankeştayn’ın gelini The Guardian sayfalarından İpek adımlarıyla yumuşacık geçiyor. Fethullah’ın bu hassas kız evladı yazısında Macron’ a atıfla Atatürk’ü de özlüyor. Bunlar beş dakika aralıksız baksan aklını oynatırsın . Milliyetçilikten yakınıp laikliği savunurken gayet tabii hiç sıkılmamayı başarabiliyor.
Daha dün harfler değişti, travma oldu, geçmişimizden koptuk diye sayıklıyordu. Senin geçmişin ne? Deden Divan şairi miydi?
İşte Hrant Dink’in katillerinin çanağından beslenenler, İngiliz gazetesinde 12 Eylül’ özlerken elbette lafı CIA ajanı Barkey ile 93 saat telefon muhabbeti yapan Osman Kavala’ya da getiriyor. Hepsi yanyana yine şık bir fotoğraf veriyorlar.
İşte tam bu sırada, Can Dündar bu boş durur mu, yapıştırmış cevabı . Orhan Bursalı’ ya kızmış. Shafak Hanım’ın bakışları, Can Dündar’ın sesi… Gönül telimizi titretenler.
Can Dündar, naif ve optimist özgürlük sevdalısı, bu ebruli hanımeli, ne diyor peki cevabında? Taraf’ın (Shafak Hanım’ın özlediği Dallas günlerinde yükseltilmiş, “ iyimser” Türkiye’de suret bulmuş) yayın yönetmeni’ne yargısız infaz yapılmış. Bir defa adamsanız ulu orta her şeye yargısız infaz demeyin, can verenlere saygınız olsun birazcık. İkincisi yargısız infazların maestrosu sizin pornocu kankanızdır.
Cumhuriyet’i imha etmekle görevli olan Ebruli Hanımeli, askeri casusluk savcılarından da hukuk kahramanları imal ediyordu kendisi tazecik yayın yönetmeni iken.
Hayat bu. Yaşadıkça daha neler göreceğiz. Frankeştayn’ın gelini ile Ebruli Hanımeli gibisini en bayağı vodvilde bile görebileceğinizi sanmıyorum. Gerçek bir şampiyon gibi kendileri ile yarışıyorlar.
Günhan Aydın
telgrafhane.org