12.04.2015, Pazar







SSCB-TBMM İTTİFAKI, MAZLUM MİLLETLERİN İTTİFAKIYDI
SSCB-TBMM İTTİFAKI, MAZLUM MİLLETLERİN İTTİFAKIYDI
21 Ekim 2012 02:38
Font1 Font2 Font3 Font4

Atatürk ve Lenin’in çabalarıyla sağlanan TBMM-SCCB ittifakı, emperyalist bloka karşı kurulan ilk savunma ittifakıdır. Moskova Antlaşması da bu ittifakın yazılı belgesidir. Moskova Antlaşması yalnız Milli Kurtuluş Savaşı sürecinde uygulanmak üzere imzalanmış bir anlaşma değildi. Bu anlaşma ileriye dönük emperyalist bloka karşı sürekli yürürlükte kalacak bir savunma ittifakıydı. Hatta bu anlaşma, tüm mazlum milletleri emperyalist bloka karşı savunacak bir projeydi.

Sovyet yönetimi, emperyalist güçlerin müttefiki olan Çarlığı devirerek kurulmuştu. Kurulduktan kısa bir süre sonra, 3 Mart 1918’de savaş halinde olduğu Üçlü İtilaf (Almanya, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, Bulgaristan, Osmanlı Devleti) devletleriyle imzaladığı Brest-Litovsk Antlaşmasıyla insanlık düşmanı savaştan çekildi. Bu anlaşma ile SSCB, savaş sırasında Çarlığın işgal ettiği Kars, Ardahan ve Artvin’i Osmanlı Devleti’ne geri verdi.

Ateşkes koşullarını çiğneyerek Türk topraklarının işgale geçilmesi ve Osmanlı Hükümetinin aciz kalması üzerine oluşan TBMM Hükümeti de kurulduktan sonra kendi topraklarına karşı düşmanca tutumu olmayan tüm milletlerle dost olacağını ilan etti.

Sovyetlerin savaştan çekilip siyaseten ezilen halkların yanında yer alması yeni Ankara Hükümeti’nin ilgisini çekmiş ve onunla diyalog yolları aramaya başlamıştı. İşgal güçlerine karşı bağımsızlık, Osmanlı yönetimine karşı milli egemenlik savaşına giren TBMM de Sovyet yönetiminin ilgisini çekmekteydi ve o da aynı şekilde diyaloğa hazır haldeydi.

Türk topraklarını işgal eden İtilaf devletleri, Çarlığı deviren Sovyet yönetimine de düşmandılar. Yani Emperyalist blok için hem işgallere karşı direnen TBMM, hem de Çarlığı devirip barışçı bir siyasete yönelen SSCB birer tehlike ve tehdit unsuru idiler. Bu durumda TBMM ile SSCB’nin ittifak etmesinin tarihsel zemini oluşmuştu. Bir başka ifadeyle ortak düşmana karşı ortak tavır geliştirmek tarihi zorunluluk halini almıştı…

İngiliz emperyalizmi her ikisine karşı askeri, siyasi ve psikolojik çok yönlü bir savaş başlattı. Bu çerçevede, Yunan ordusunu İzmir’e çıkratıp Anadolu içlerine doğru saldırıya geçirtirken, Sovyet yönetimini devirmek için de Beyaz orduyu kurdurdu. Beyaz Ordunun başına geçen Çarlık yanlısı İngilizci general Denikin, kendisini Güney Rusya Silahlı Kuvvetleri Komutanı ilan ederek Sovyet yönetimini devirmek için Kızıl Orduya karşı saldırıya geçti.

İngiliz emperyalizmi oluşturduğu Uzakdoğu ve Asya sömürge imparatorluğu için, Güneyde Irak’ta, Kuzeyde Kafkaslarda kendi siyasetine uygun bir oluşum sağlamak istiyordu. Bu amaçla bir yandan tüm Irak’ı işgal ederken, diğer yandan Aralık 1918’de Batum’dan başlayarak Türk topraklarını işgal etmiş ve Ermenileri de TBMM’ne karşı saldırıya geçirmişti. Bu durumda İngilizlerin Kafkaslarda tutunması hem Sovyetlerin, hem de TBMM’nin varlığı açısından en büyük tehlikeydi. İngilizlerin himayesinde Kafkas bölgesinde oluşacak yeni düzen ise tüm Asya’nın sömürgeleşmesinin en önemli ayağıydı. Mustafa Kemal bu olguyu görmüş ve 5 Şubat 1920 tarihinde kaleme alıp çevresindeki komutan ve yetkililere gönderdiği uzun bir telgraf metninde dile getirmişti.

Mustafa Kemal bu yazısında özetle, Japon Denizinden Ege Denizine kadar tüm mazlum milletlerin kurtuluşunun İngilizlerin Kafkaslardan atılmasıyla olanaklı olduğunu, bu amaçla da Kızıl Ordu’nun bölgeyi ele geçirmesine azami desteği vereceklerini belirtiyordu.[1] Sovyet yönetimi de TBMM açıldıktan kısa bir süre sonra Temmuz 1920’de 100 bin liralık külçe altın, 3387 tüfek, 3623 sandık cephane ve 3 bin dolayında süngü yardımını Ankara’ya gönderiyordu.[2]

Bu gelişmeleri çok tehlikeli bulan İngilizler TBMM-SSCB yakınlaşmasını önlemek için Osmanlı-Çarlık döneminde yaratılan Rus-Türk düşmanlığını körüklemiş, Ermenileri kışkırtmış, Kürtleri ulusal ittifaktan ayırmaya çalışmıştır. İngilizler, Sovyetlerin Türkiye’ye saldıracağı yolunda yalan bilgiler yayarak TBMM adına hareket eden bazı subay ve diplomatları Sovyet yönetimine karşı ayartmaya çalışmıştır. İngilizler diğer yandan TBMM-SSCB yakınlaşmasını önlemek için Şubat 1921’de Londra Konferansına çağırdıkları TBMM ile anlaşma zemini sağlamaya çalışmıştır. Bütün bu çabalarına rağmen İngilizler TBMM-SSCB yakınlaşmasını önleyememişler ve 16 Mart 1921 tarihinde iki ülke arasında Moskova Antlaşması imzalanmıştır.

Moskova Antlaşmasına göre SSCB’nin TBMM’ne, 10 milyon altın Ruble ile iki tümeni donatacak kadar askeri yardım yapması öngörülüyordu.[3] Bu anlaşma bundan önceki Çarlık yönetimi ile Padişahlık arasındaki tüm anlaşmaları geçersiz saymış ve iki halkın arasındaki tarihi düşmanlığa son vermiştir. Sovyetler Birliği TBMM’ni ve onun ilan ettiği Misak-ı Milli tezini resmen tanımış, kapitülasyon yaptırımlarının kalktığını da kabul etmiştir.

İki ülke dost iken Sovyetler İngiltere ile bir ticaret anlaşması imzalamış, Türkiye de Fransa ile Ankara anlaşmasını imzalamıştır. Birbirlerinden habersiz imzalanan bu anlaşmaları karşılıklı iki taraf da endişeyle karşılarmışlarsa da her iki tarafın aklıselim siyasetçileri bu gibi olguların iki tarafın ilişkilerini bozacak olgular olmadığını anlamışlar ve 1946’lara kadar sürecek dostluğun temelini atmışlardır.

Moskova Antlaşması imzalandığı yıllarda Sovyet halkı da savaştan yeni çıkmış, ülke çarlığın bozuk siyasetleriyle talan olmuş, halk yoksul ve perişan haldeydi. Buna rağmen Sovyet yönetimi yukarıda değinildiği gibi aylar önce başlattığı askeri yardımı, Moskova Antlaşması’nın öngördüğü 10 milyon altın ruble ile iki tümeni donatacak askeri malzemeyi ilk etapta gönderdikten sonra, taahhüt ettiği yardımı artırarak sürdürmüştür.

Anlaşmanın imzalanmasından sonra Sovyet Hükümeti Ankara Hükümetine, emperyalist işgal güçleriyle yürüttüğü savaşta kullanması için düzenli bir biçimde yardım göndermeyi sürdürmüştür. Ulusal Kurtuluş Savaşı süresince toplam olarak 11 milyon altın Ruble, 100 bin lira değerinde külçe altın, 37 bin 812 adet tüfek, 324 adet makineli tüfek, 44 bin 587 sandık mermi, 66 adet top ve 141 bin 173 adet top mermisi yardım göndermiştir.[4]

Milli Kurtuluş Savaşı başarıyla tamamlandıktan sonra emperyalist blok karşısında Türkiye ile Sovyetler birliği birçok konuda ortak hareket etmeyi sürdürmüşlerdir. Musul, Hatay ve Boğazlar sorunlarının çözümünde Sovyet yönetimi Türkiye’ye karşı yapıcı siyaset izlemiştir. Ermeni sorunu, Kürt isyanları ve şeriatçı muhalefetin yarattığı iç sorunlar sırasında da, Sovyetler Türkiye’ye karşı sürekli yapıcı ve olumlu siyaset izlemiştir. Ayrıca Sovyet yönetimi gerek Milli Kurtuluş Savaşı sırasında, gerek savaştan sonra İngilizlerin Türkiye’ye karşı yürüttüğü yıkıcı, bölücü ve kışkırtıcı siyasetleri izlemiş, resmi devlet açıklama ve yayınlarıyla Türkiye lehine görüş ve tutum sergilemiştir.

Bu çerçevede, Ermenilerin Avrupa emperyalizminin oyununa geldiğini resmi olarak açıklamış, Şey Sait İsyanını da resmi devlet belgelerinde, “SSCB Başkenti Şeyh Sait ayaklanmasını Türk gericiliğinin İngiliz emperyalizmiyle ittifak halinde bir geri dönüş girişimi olarak değerlendirir.” Şeklinde yorumlamıştır. [5]

Türkiye’de Sovyet dostluğunu simgeleyen bilgi ve belgeler pek çoktur. Sovyetlerin Cumhuriyet kutlamalarına katılması, Ankara’da yürtülen imar ve kültür çalışmalarına destek vermesi bunun sonucudur. İstanbul’un en büyük meydanı olan Taksim’e dikilen grup heykelde, Sovyet-Türk dostluğunun simgesi olarak Atatürk, İsmet Paşa ve Fevzi Paşa’nın yanında, Mareşal Kliment Yefremoviç Voroşilov ile General Mihail Vesilyeviç Frunze gibi iki tane ünlü Sovyet subayı da bulunmaktadır.[6] Türkiye’nin en büyük şehrinin en büyük meydanında dikilen bu heykel SSCB-TBMM ittifakının görkemli ve anlamlı bir simgesidir.

Batı emperyalizmi TBMM-SSCB İttifakı yürürlükte kaldığı sürece Türkiye’yi vesayet altına alamayacaklarını bildiği için bütün siyasi manevralarını bu ittifakı bozmaya kullanmıştır. Bu olguyu değerlendiren Dr. Hikmet Kıvılcımlı, “Türkiye siyasi bağımsızlığını başarmış olmasına karşın emperyalizmin iştihasında yarı sömürgecilik durumunu kaybetmemiştir. Emperyalizm, dış siyasetinde Bolşevizme dayanan Türkiye’yi dış siyasetle sarsamadığından iç çelişkilr ile avlamak için her zaman pusudadır. Ve her fırsattan yararlanır.” İfadesini kullanır.[7]

İşte Batı emperyalizmi Kıvlcımlı’nın belirttiği pusuda fazla yatmadı ve dış siyasetle avlayamadığı Türkiye’yi, Sovyet karşıtlığını ve amerikancılığı baş siyaset yaparak iç siyaset yoluyla avladı.

İkinci Dünya Savaşından sonra Türkiye ile ilişkilerini yoğunlaştıran Batı, kendi siyasetine hizmet edecek bol miktarda işbirlikçi buldu ve bunlar aracılığıyla Türkiye’yi SSCB dostluğundan ayırarak batıya yöeltti. Türkiye 40-50 sene Sovyet düşmanlığı üzerine oluşturulan siyasetlerle yönetildi. Sovyetler dağıtıldıktan sonra da sıra, en başta Türkiye olmak üzere “devleti olan” uluslara geldi. Bugün Türkiye, emperyalizmin hedefindeki devletlerden biridir. Emperyalist amaca hizmet veren işbirlikçiler de pek çoktur.

Sonuç olarak Türkiye’nin bugünlere gelişinde en önemli kırılma, Türkiye’nin mazlum milletlerin safından ayrılıp NATO’ya militan olmasıdır.

 Fikret BABUŞ

telgrafhane.org

 

 

 

 



[1] Atatürk’ün Bütün Eserleri, Kaynak Yayınları, İstanbul2001, C. 6, s. 266-269.

[2] Alptekin Müderrisoğlu, Kurtuluş Savaşı’nın Mali Kaynakları, s. 635.

[3] Age.

[4] Age, s. 640.

[5] Doğu Perinçek (Derleyen), Komintern Belgelerinde Türkiye-1Kurtuluş Savaşı ve Lozan, Kaynak Yayınları, İstanbul 1998, s. 15

[6] Erdoğan Aydın, “Türkiye-Sovyet Dostluğu, Hayali Cihana Değer” Cumhuriyet, 20 Ocak 2007.

[7] Dr. Hikmet Kıvılcımlı, Yol 2, Bibliotek Yayınları, İstanbul 1992, s. 31.



Yukarı Geri Ana Sayfa

x

Telgrafhane'yi Facebook'tan takip edin



Telgrafhane'yi Twitter'dan takip edin

x
Telgrafhane facebook uygulamasına
bağlan
86 Sorgu Yapıldı. 0,286 Saniyede Oluşturuldu.