13.04.2015, Pazartesi







Rüya görmeyelim Gezi’den başka hiçbir umudumuz kalmamıştır
Rüya görmeyelim Gezi’den başka hiçbir umudumuz kalmamıştır
13 Ağustos 2014 09:03
Font1 Font2 Font3 Font4

17-25 Aralık cemaat operasyonlarında Başbakan düşürülseydi, ne olacaktı?

Cevap basit, Cumhurbaşkanı Gül, yeni bir isime hükümet kurma görevi verecekti.

Başbakan, karşı bir darbeyle direndi. Ve şimdi kısmen daha korunaklı Cumhurbaşkanlığı Köşkü’ne çıkıverdi.

Şimdi, Abdullah Gül, bugün yarın başbakan.

Bunun lamı cimi yok er ya da geç olacak.

Ordu?

Gül’ün ve cemaatin kontrolünde. YAŞ kararlarına ses çıkartan oldu mu?

Ergenekon ve Balyoz’la Müesses Nizam’ın (statükonun) başlattığı bir ülkeyi kökünden dönüştürme  takvimi harfiyen işliyor.

Abdullah Gül, cemaatle Tayyip arasındaki gerilimi bir sınırda tutmayı başaracak tek isim.

Yani yeni başbakanımız Müesses Nizam’ın arzuladığı yeni ‘dengeyi’ (düzeni) çoktan şahsında ispatlamış, kurmuş durumda.

Bu süreçte ne AKP’nin tasfiyesi yıpranması ne de cemaatin ordudan tasfiyesi mümkün değildir, hepsinin önü açıktır.

Artık eskisi gibi Müslüman kardeşliğine ‘güvene’ dayalı değil, ele geçirdikleri kurumların gücü ve ‘siyasi ağırlıklarıyla’ terazide çoktan yerlerini almışlardır.

An itibariyle terazi inip çıkan bir sarsıntıda, bu inişli çıkışlı hafif sarsıntı hep devam edecek, ama bu sarsıntıyı gözetleyen denetleyen ve kefelerin her birini karşılıklı denge içinde dökmeden kırmadan tutacak tek isim, Abdullah Gül, görevi de bu.

Hiçbirimiz rüya görmeyelim, işlem tamam formül sağlamdır, statüko bu ülkede kendine bağlı subayların dahi ipini çektiği kellesini uçurduğu meydan okumasından zırnık geri adım atması mümkün değildir.

Müesses Nizam, kitlesini ayakta tutmak için şov çıkışlarla güya laf dinlemeyen Tayyip’le değil, daha sakin, İngilizler’i dinleyen söz dinleyen Sisi’yi kutlayan diyalog kopartmayan Abdullah Gül’le yeni düzenini kurmuştur.

Cumhuriyet, kasıtlı hukuk felaketleriyle yıkılmış, hukuk rezaletleriyle ve bir seri Yargıtay Anayasa Mahkemesi darbeleriyle yenisi tesis edilmiştir.

Geçiş ihtilal dönemlerinde hukuk zaten işe yaramaz, Abdullah Gül bunu bildiği için, yedi yıllık hukuk rezaletlerine sesini tek bir gün çıkartmadı, Müesses Nizam’a yani büyük statükoya karşı uyumunu başarıyla gösterdi.

Yedi yıl ağzını açmayan Abdullah Gül ordudaki Cemaat yapılanması eleştirilerine, Cemaat'i koruyarak, kahramanca son görevini yapmıştır.

Müesses Nizam’ın yıkıp parçalayıp ortadan kaldırdığı Ordusu’ndan Baykal’ına kadar dışladığı kovduğu yerle yeksan ettiği, kişilere kurumlara partilere, bu saatten sonra tek bir küçük şans vermesi mümkün değildir.

Yerle yeksan edilen CHP ve etrafındaki gazete ve seçmenlerine, müesses nizamın direktifi şudur:

Yeni Düzen’e ayak uydurun. Eski isimler eski yapılar ‘teslim alınmış’ ‘ortadan kaldırılmıştır’, bu kişi ve yapıların hiçbir şansı yoktur.

 Milli yerli isimleri ancak seçmenleri ayıltmamak için ‘yem’ ve ‘süs’ olarak kullanabilirsiniz.

Atatürkçü Düşünce Derneği’nden Cumhuriyet Gazetesi’ne CHP’sine… hepsinin üst yönetimleri, bu emri almıştır, yeni ‘uyum’ için çoktan yola çıkmışlar, çok da mesafe almışlar, el birliğiyle ‘bozgun’ kıvamına getirilmiştir.

Ancak ‘oyunu bozan’ sandığa gitmeyen seçmenler, ve onların umut bağladığı birkaç milletvekili.

Artık iş işte geçti, ne yapalım ki, oyunu bozan bu seçmenlerin çaresizlikleri ve çıkmazları çok fazla, CHP’yi terk etseler, küsseler, kendi haline bıraksalar… bütün seçenekler bozguna bozgun katmak, yani ‘teslim olma’ anlamı taşıyor.

Tek şansları: Direnmek.

Direniyorlar ama direnişlerini seslendiren duyuran kimsecikleri kalmadı.

Üst yönetimler kurultay delegeleri, Ergenekon ve Balyoz sürecinde, çoktan ‘dizayn’ edilip ele geçirildi.

Müesses Nizam kararını vermiş planını uygulamış takvimini işletmiş sonunda taşları yerine oturtmuştur, bu laf dinlemeyen seçmenlere tanıdığı iki küçük teselli, bir, sizi tahliye ediyoruz, bu kadar, iki, sizin de hatırınız kalmasın size bir şans Ekmeleddin’i destekleyin, gerisi, susun, yerinizde oturun.

Kımıldayacak, ses çıkartacak, tepki verecek, direnecek. Ortalıkta tek bir yapı bırakmamıştır.

Ayaklansanız dahi ayaklanmanızı kaydedecek kamera, TV, gazete kalmamıştır.

 Etnik, mezhep, cemaat değil, yurttaş diyen milli diyen, eşitlik bölüşüm diyen Orta-Doğu topraklarında tek bir toprak parçası kalmamıştır.

Gökten üç elma düştü birini cemaat birini Tayyip birini Amerika yedi, CHP de hani bana hani bana diye çocukça çırpınmakta.

 Rüya Görmeyelim, partisi kurumu gazetesi TV’si ucunda bucağında ne var ele geçirilmiştir.

 Çoğu el altından dizayn edildi, çoğu ‘sıkı tehditlerle tembih edilmiş’, çoğu ‘dışlanma yokolma korkusuyla’ terbiye edilmiş, bir çoğunun ise başlarında, bu iğfal edilmiş kesinleşmemiş hukuk’un kılıcı, kafanızı kopartırım tehditiyle, halen asılı durmaktadır.

 Yani?

 Emine Ülker Hanım’ın çığlığı ‘siyasi olarak’ son çığlıktır.

 EMİNE HANIM’IN çığlığı SİYASİ OLARAK son çığlıktır.

 EMİNE hanımın ÇIĞLIĞI siyasi olarak SON ÇIĞLIKTIR.

 

 Kılıçdaroğlu’na gelince…

 Londra’da ‘KENDİNİ KAHRAMANCA FEDA EDENLER’ anıtı vardır.

 Şöyle, bir adam nehirde boğulmakta olan bir çocuğu kurtarmak isterken kendi ölür, işte bu fedakar insanlar için bir anıt.

 Kılıçdaroğlu’nun görevi Müesses Nizam’ın işleri yürürken, diğer taraftan sol, sosyal demokrat bir partiyi Müesses Nizam’ın keyfine uygun düzenlemekti, katkıları şüphesiz unutulmayacak.

 Müesses Nizam için KENDİNİ KAHRAMANCA FEDA EDENLER anıtında, sadece Cemaat, AKP, Abdullah Gül. isimleri değil, KEMAL KILIÇDAROĞLU ismi de anıtın mütevazi bir yerinde YERİNİ çoktan almıştır.

 Müesses Nizam’ın reçetelerini CHP’de uygulamak az bir kahramanlık değil.

 Bir çok ilaç firması, deneysel aşamada, ilaçlarını genellikle, dünyanın en yoksul ülkelerindeki ‘deneklere’ test ettirir. Çünkü çoğu ölse de bu ölümler gelişmiş ülkelerdeki kadar ses getirmez.

 Kılıçdaroğlu, Müesses Nizam’ı yeni ilacını SEÇMENİNE test ettirdi, ve sonuç: KİTLESEL BİR SEÇMEN ÖLÜMÜ…

 Yoksul gelişmemiş bir ülkede bu kitlesel SEÇMEN ÖLÜMÜ’nü dile getiren bir gazeteniz bir TV’niz, var mı, yok.

 Benim sorum şudur, Amerika, bomba düşürmediği tek taş parçası bırakmadığı Afganistan’ı teslim alamıyor, çekilmek zorunda kalıyor, Taliban’la görüşmek zorunda kalıyor?

 Türkiye nasıl bir ülke, nasıl bir elit yapısı nasıl bir kurumsal yapısı var ki, işte gördünüz, operasyonlar, tutuklamalar, sindirmeler, kovmalar, dışlamalar, ve tasfiyeler, tek bir mermi atmadan, İŞLEM TAMAM…

 Bilmem, velinimetiniz Amerika’yı Müesses Nizam’ı büyük statükoyu mu tebrik edelim, yoksa, kendi medya ve aydınlarımızı kendi siyasetçilerimizi, anahtar teslim bu başarılarından dolayı mı kutlayalım?

Şüphesiz bu asla bir yılgınlık değil bir rüya görmeyelim, yazısıdır.

Şüphesiz, DAHA ÖLMEDİK.

 Şüphesiz, GÜN DOĞMADAN NELER DOĞAR!

 Şüphesiz, er ya da geç, bu oyun bozulacak.

 Şüphesiz bu oyunu bozacakların güçlenmesi için BURDAYIZ.

 Şüphesiz bu oyunu bozacaklara İNANCIMIZ TAM’DIR.

 

Nihat Genç

Odatv.com



Yukarı Geri Ana Sayfa

x

Telgrafhane'yi Facebook'tan takip edin



Telgrafhane'yi Twitter'dan takip edin

x
Telgrafhane facebook uygulamasına
bağlan
71 Sorgu Yapıldı. 0,314 Saniyede Oluşturuldu.