22.09.2013, Pazar





Omuz omuza verme zorunluluğu / Ender Helvacıoğlu
Omuz omuza verme zorunluluğu / Ender Helvacıoğlu
20 Eylül 2013 06:50
Font1 Font2 Font3 Font4

 

Geçtiğimiz hafta yazdığımız yazıda “akıl, örgüt ve politika” vurgusu yapmıştık. Eylül’de başlayan eylemliliğin bazı zaaflarına dikkat çektiğimiz ve Türkiye siyaset arenasına müdahale etme olanaklarının araştırılması gerektiğini belirttiğimiz anlaşılmıştır. Ama yine de bu vurgular somuta indirgenmezse, havada kalırlar.

 

Türkiye at izinin it izine karıştığı tehlikeli bir süreci yaşıyor. Ülkemizin hemen yanı başında, Suriye’de kıyasıya ve kuralsız bir iç savaş var. Türkiye hükümeti bu iç savaşın emperyalistlerin taşeronu rolüyle dolaysız biçimde tarafı; komşusundaki iç savaşı örgütlüyor. Bu, başta Hatay olmak üzere Suriye sınırındaki illerimizi sıcak savaşın muharebe alanlarından biri haline neredeyse getirdi bile. AKP iktidarının ülkeyi Suriye’yle topyekün bir savaşa sokma ihtimali de her an gündemde (helikopter olayı başlı başına büyük bir provokasyon olduğu gibi, bir provokasyonlar dizisinin ilk adımı da olabilir; yaşayıp göreceğiz).

Öte yandan ülke sathında iktidar ile halk arasında önümüzdeki dönemde keskinleşme olasılığı yüksek bir sıcak mücadele yaşanıyor. Öyle derin bir siyasal kriz var ki, Haziran-Temmuz’da yaşadığımız hareketliliği gölgede bırakacak yeni mücadele dalgaları her an gelebilir. AKP iktidarı bu tehlikeyi gördüğü için polis gücünü de kullanarak halka karşı bir savaşı göze almış durumda.

Yaz aylarındaki halk ayaklanmasının gündemin dışına ittiği Kürt sorunu da her an bütün haşmetiyle arzı endam edebilir. Bunun sinyalleri de hissediliyor.

 

Kısacası son derece sıcak, ulusal ve uluslararası güç odaklarının eylemli olarak müdahil olacağı bir sürece giriyoruz; hatta girdik bile. Toplum mühendisliğinin (ülkeyi yeniden dizayn etme girişimlerinin) keskin ve şiddet içeren araçları da kullanarak yapılacağı bir dönem… İktidar mücadelelerinin ve değişikliklerinin gündemde olduğu, belirsizlik içeren bir dönem…

Dikkat edilirse, sorunlar Meclis’te veya televizyon programlarında değil, arazide tartışılıyor. Bu çok taraflı, karmaşık, her türlü tertip ve kışkırtmayı da içerecek biçimde kuralsız tartışmanın (mücadelenin) araçları da laf değil, güç! Yani, gücü, gücüne yetene…

İşte böyle bir ülkede ve böyle bir bölgede akıllı, örgütlü politika yapacağız. Hiç kolay değil! “Politika lafla değil, güçle yapılır” önermesinin son derece doğru olduğu bir dönemde yaşıyoruz. Hatta daha da ileri gidelim: Güçlü olan akıllı olacaktır bugün. Örgütlülüğün kıstası da güçlülük (politik süreçlere müdahale etme potansiyeli) olacaktır.

Gücün yoksa kenarda kalırsın. Halk hareketinin gündeme girmesiyle kenarda kalma şansı da bulunmuyor. Arenaya girdik bir kere… O zaman şöyle söyleyelim: Gücün yoksa ayak altında kalırsın, aslanlara yem olursun.

Somut olarak tartışalım: Arenadaki mücadelemizde dayanacağımız güç olan istim üzerindeki halk hareketini örgütleyip doğru hedeflere yöneltebilecek siyasal araçlar nelerdir?

 

Halk hareketinin bileşenlerinden olan herhangi bir sol partinin/örgütün bu kapsamlı misyonu kısa vadede (daha doğrusu nesnel olarak dayatan vadede) hayata geçirme olasılığı var mı? Hareket o kadar çaplı ve renkli ki, kimse bu iddiada bulunamıyor ne yazık ki. Demek ki söz konusu siyasal araç şimdilik tek bir parti/örgüt değildir. Ama durum acildir.

O zaman ciddi politika yapabilmek için birbirine yakın olan akıllar, örgütler ve güçler asgari bir program çerçevesinde omuz omuza vermelidir. Birleşmekten değil, omuz omuza vermekten söz ediyorum. Başka çare gözükmüyor.

AKP iktidarını halk inisiyatifiyle yıkmak için;

ABD emperyalizminin taşeronu olarak Suriye’ye yönelik savaş kışkırtıcılığına dur demek için;

AKP iktidarının her türlü gerici-dinci uygulamalarına göğüs germek için;

Türk ve Kürt vatandaşlarımızın eşitlik temelindeki birliği için: Bir cephe. Yani faşizme karşı yurtsever, devrimci, halkçı bir cephe. Böyle bir cephenin ciddi ve kararlı bir sokak gücü olacağını da göz ardı etmeyelim.

 

Bu öneri gerçekçi (veya işlevli) bulunmayabilir. Peki, daha gerçekçisi (işlevlisi) var mıdır? Örneğin CHP-MHP-İP koalisyonundan oluşan “milli cephe” daha mı gerçekçidir? BDP ve çeşitli sol grupların oluşturacağı birlik daha mı işlevlidir; Türkiye halkının çoğunluğundan ilgi görebilir mi?

 

Sosyalizm seçeneğinin güçlü olarak gündeme girmesinin yolu da böyle bir cepheden geçiyor; nesnel aşamalara çalım atamayız.

Kanımca hayat böyle bir birlikteliği giderek dayatacaktır. Haziran’da dayatmamış mıydı? Ve kendiliğinden bir biçimde de olsa eylem çerçevesinde gerçekleşmemiş miydi? Eylemin (hayatın) dayattığını, siyasal düzleme taşımak: Politika yapmak budur.

soL

724tikla 300x250 Image Banner
derimod_banner 300-250 Image Banner

lacoste07 Image Banner 617 x 150

Yukarı Geri Ana Sayfa

x

Telgrafhane'yi Facebook'tan takip edin



Telgrafhane'yi Twitter'dan takip edin

x
Telgrafhane facebook uygulamasına
bağlan
219 Sorgu Yapıldı. 0,410 Saniyede Oluşturuldu.