1)Bodrum sahillerine vuran mültecilerin bedenleri arasında anne ile bebeği de bulunmuş. Anne bebeğine sarılmış emzirir haldeymiş. Annesinin ölüsüne sarılmış ölü bir bebek var şimdi Yalıkavak kıyılarında.
Son bir çırpınışla yaşama tutunmaya çalışırken sonsuz ölümün heykeli olmuşlar.
Belki de tam o sırada… Tam o sırada, bebek ile annesi bu acınası dünyadan ayrılırlarken yani… Gelmiş geçmiş en büyük foto muhabirlerden biri olan Ara Gürler “lider ülke” Türkiye’nin “mühim aktör” Türkiye’nin, kıskananlar çatlasın, Cumhurbaşkanı’nın fotoğraflarını çekiyordu. Fotoğraflardan birinde vizyoner lider ayakta; vakur bir eda var duruşunda; kitap karıştırıyor. Fotoğrafa bakan bizler göremiyoruz ama derviş soylu, kalender meşrep efsanevi foto muhabir belki dikkat etmiştir akepe liderinin dalıp gittiği kitabın adına.
Anne ile bebeği…
Başkan ile fotoğrafçısı… Biri siyasetin diğeri fotoğrafın ustası… Ustaların buluşması.
İnsanın binlerce yıllık macerasının gelip dayandığı yer buzdolaplarında saklanmış ölü çocuklar oluyor işte… Savaş alanlarında çocuklar… Yersiz yurtsuz, kaçırılıp organları çalınmış çocuklar…
(“ÇOCUKLAR KORKUNÇ ALLAH’IM
BEBEK YAPARLAR HAÇLARI
AŞİNA DEĞİLLER HATIRMIZA
SEVERKEN AYNI AĞAÇLARI”
Ama işte Dağlarcalar da var. Büyük Kurtarıcı’ya şiir yazarlar, majestelerine değil… )
Binlerce yıllık itiş kakışın sonucunda üzerine titrediğimiz uygarlığımız esas itibarı ile Sapık’taki Norman Bates’ e benziyor. Süsleyip püslediğimiz iskeletlere insan kurban ediyoruz.
Peki bebeği ile sahilleri vuran, sahilleri döven ölü anneden sonra buluttan nem kapan alıngan borsamız zerre oynadı mı? Bundan mütevellit bir kıpraşma var mı İstanbul’un Üç Büyükleri’nin hisselerinde? Canlarımızın o tahtada esamisi okunmaz. Bir şişe süper dandik votkanın, dört süper dandik enerji içeceği de müessesenin ikramı, bin küsur liraya eğlenceye doyamayanlara açıldığı o kıyılarda ölen bebeklerimizin ismi yok… Ama çok şükür etkin bir siyasi figür İsrail ile Türkiye’nin iki dost devlet olduğunu açıkladı da derin bir nefes aldık… Artık Rabia heykelini de çözüm süreci ile ölü evladın aralarına yerleştiririz buzdolabında.
Bir önceki gün de tırnak kadar yer ayrılmıştı çöp tenekesinde bulunan iki günlük bebeğe… Göbek bağı elle koparılmış… Yayla kadar alan ayırdıkları bir başka haberden de Galler Prensesi’nin kız kardeşine üzerinde güneş batmayan imparatorluğun müstakbel kralı’nın erkek kardeşinin asıldığını öğreniyoruz. Öpüşürken yakalanmışlar… Allah tamamına erdirsin.
Ne demişti Thomas Müntzer, uğruna savaştıkları onu yakacak ateşe odun taşırlarken: SÖYLE BAKALIM SEFİL SOLUCAN, SENİ KİM HALKIN PRENSİ YAPTI!
Bunlar ara sıra denizlerimize savaş gemilerini çekip milli irade vasıtası ile temayüz etmiş büyüklerimize o gemilerde nişan takarlar.
Büyükelçiliklerinin salonlarında muhteşem yazarlarımıza nişan takarlar.
Issız tenha köşelerinde büyük iş adamlarımıza nişan takarlar.
Sonra onların nişanladıklarına “halk adamı” denir. Meslek yaşamı sürgünlerde geçen köy enstitüsü kökenli emekli Ali öğretmen de Cumhuriyet’in tam bağımsızlığını savunduğu için, aydınlanma kavgası verdiği için halka yabancı, elitist olur…
En güzel dümeni yapışkan karanlıklarda o solucanlarla hemhâl olanlar kurarlar… Fakir Baykurt örneğin statükocu olur, Batı pazarında “Rumi” pazarlayanlar Jeanne D’Arc olurlar… Onlar en bulutsuz göğün altında bile çamurlu karanlıklardan solucanlarla çoğalırlar.
“Halk adamlarımız” örneğin Bono derler Davos Bülbülü şekil yapsın diye Boğaz Köprüsünü kapatırlar… Şairlerini zindanlarda boğar, sermaye şaklabanlarına köprü kapatırlar.
Sir Bob Geldof da gelsin o zaman… Açlarımız için instagram şekerlerimize şarkılar söylesin. Güzel bir paylaşım olur… Sosyal sorumluluk şeysi olur… “Uzlaşmacı”,” komplekssiz” olanlarımızla sade ama sevimli bir lokanta da rakı lüfer yapar… Biraz şikâyetlerini dinler.
Bu arada Angelina Jolie bu memlekete harbiden uğradı mı patron?
2)Anne ile bebeği ise galaksileri kat eden bir ışık gibiler. Maddeyi ve zamanı aşan, ahlaksızlığımızı yüzümüze vuran ışık heykelleri…
Günhan Aydın
telgrafhane.org